2020 yılı bize değer üretmeye aday, TOGG gibi, yeni projeler getirsin
2019 yılı artık bitiyor. Türkiye ekonomisine 2019 yılında hakim olan bahar havası hem şeffaf, hem de sürdürülebilir değil. Toplam banka mevduatının yarıdan fazlasının 2019 yılı boyunca artarak yabancı para cinsinde olmaya devam etmesi, milletin bu bahar havasının yapaylığı konusunda bir şüphesi olmadığını gösteriyor. Nedir? Bu topraklarda hepimizin bildiği şudur: Sürdürülebilir olmayan sürdürülemez. Ancak sürdürülebilir olmayan, sürdürülebildiği son noktaya kadar sürdürülebilecekmiş gibi gelir herkese. Hep öyle olmuştur. Daha önce de oldu oradan biliyorum.
TOGG, 2019’un en hoş sürprizini yaptı
2019 yılı biterken, “Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu” (TOGG) üretmeyi düşündüğü otomobillerin prototiplerini görücüye çıkardı. TOGG, 2017 yılında, Cumhurbaşkanımızı ilk prototipe bindirmeye söz vermişti. Sözünü tuttu. Prototipler, benim gördüğüm, 2019 yılının en hoş sürprizi oldu hepimiz için. Şaşırdık çünkü iddialıydılar.
Yılın son haftası karşımıza çıkan bu sürpriz aslında 2017 yılında başlayan TOGG sürecinin ilk sürprizi değildi. Üçüncü sürpriziydi, bana sorarsanız. TOGG süreci, ilk sürprizini, hakikaten yeni teknolojilere dayalı bir ürünü, kamunun en üst düzeyde destekleme kararının ortaya çıkması ile vermişti. Bana sorarsanız, bu güne kadar tam 23 projenin desteklendiği “proje bazlı teşvik sistemi”nin 24üncü ve en manalı adımı şimdilik TOGG oldu. Sektör değil, ürün seçmek ve o ürünün üretiminde yeni teknolojilere odaklanmak, bu yolla ülkeye teknoloji transferini sanayi politikasının hedefi olarak belirlemek açısından söylüyorum bunu. Çin deneyimi, Çin’in yeni teknolojilerin transferi ile hızlı yükselişi, sanayi politikasına bakışları kapsamlı bir biçimde değiştirdi. Biz, TEPAV’da, Dani Rodrik’ten mülhem sanayi politikası tartışması açtığımızda sene 2006 filandı. O günlerde, olsa olsa, yatay alanlarda yapılacaklara odaklanmak, sanayi politikasının hedefi olarak kabule edilirdi. Artık, sanayi politikası vasıtasıyla ürün seçimi ve devletin yeni teknolojiler sürecini doğrudan yönlendirmesi, iktisadi ortodoksinin merkezine yerleşti. İsterseniz IMF ve Dünya Bankası web sitelerine bir bakın. Ben en çok Mart 2019' IMF web sitesinde beliren “İsmini Anmamamız Gereken Politikanın Geri Dönüşü: Principles of Industrial Policy (The Return of the Policy That Shall Not Be Named: Principles of Industrial Policy)” dokümanını seviyorum doğrusu. Şurada:
TOGG, ikinci sürprizini ise geriye değil ileriye doğru bakarak vermişti. Elektrikli araba yapma kararını hatırlıyor musunuz, bilmem? Sonra çalışmalarını mobilite çözümleri konusunda atılan adımları izlemeye ve startupları takip etmeye yoğunlaştırdılar. Patent toplamaya bile başladılar. Her şeyi konuşmaya başlamak için şimdilik erken bana sorarsanız ama ben ne yaptıklarını bildiklerini düşünüyorum. Prototip beğeni topladıktan sonra süratle üretim aşamasına geçebilirler. Bundan sonra üretimin yapılacağı fabrikanın yapımı işin yüzde 10’u ise, yüzde 90’ı şirketin odaklanacağı ARGE faaliyetleri olmak durumunda. Neden? İki nedenle.
Artık otomobil değil, mobilite çözümleri çağındayız
Birincisi, bu prototiplerin hepsi, anlaşılabilir bir biçimde, insan bir sürücü olacağı varsayımıyla tasarlanmış durumda. Halbuki TOGG üretime başlarken, insansız mobilite çözümleri konusunda daha fazla adım atmış olacak rakipler. Otomobil çağı değil, mobilite çözümleri çağındayız, bir nevi. Tekil değil, çoğul çözümler. Dünün fabrikası ile bugünkünün farkı sanırım bu bakış açısı olacak. Bu ortamda, aramadan beklerseniz, yeni icat çıkarmazsanız, küresel rekabet şansı olan bir ürün geliştiremezsiniz. Bu çerçevede ben TOGG ile mobilite çözümleri konusunda, startup ekosisteminin hızla büyümesini beklerim. Bakalım başladığımız, başlamasına en üst düzeyde imkan sağladığımız deneyi sürdürebilecek miyiz, başarılı bir biçimde hedefine ulaştırabilecek miyiz? Göreceğiz.
İkincisi, Geleceğin otomobili esasen bir nevi mobilite kabiliyeti kazanmış bilgisayarlar toplamı olacak. Bu nedenle artık otomobil demiyoruz. Ne diyoruz? Mobilite çözümleri. Bu konuda araştırma geliştirme sürecine yalnızca TOGG’un değil, kamunun da ağırlık vermesi gerekecek. Kamuda bir elin yaptığından öteki elin de haberdar olması gereken önemli bir deneyin içine girdik. Umarım farkındayızdır içine girdiğimiz sürecin. Bakalım nasıl çıkacağız?
Sonra prototiplerin belirmesi ile birlikte, normal olarak, hadiseyi memlekette tartışmaya başladık. Benim gördüğüm, ilk Tesla modeli Roadster’ın prototipini açıkladığı 2006’da Elon Musk’a sorulmayan soruları, bizim burada TOGG’a sormaya başladık. “Fabrikanın adresi nedir?”den, “tasarımı neden burada yaptırmadın?”a uzanan bir dizi soru, doğrusu ortaya çıkan sonuca pek bakmadan arka arkaya geldi sorular. Hatırlayın halbuki Musk Mart 2008’de genel üretimine başladıkları Roadster’dan 2009 Haziranına kadar 500 tane ancak üretmişti başlangıçta. Hele Tesla Model 3 için talep toplamaya başladığında ortada ne prototip vardı ne de fabrika. Ama millet ne olduğunu bilmediği arabalardan satın almaya, ön sipariş vermeye başlamıştı. Doğrusu ben bunun Türkiye’deki derin kredibilite açığı ile yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Buna kızmamak, o güveni hak etmek için daha çok çalışmak gerekiyor yalnızca. Neden?
Biz Türkiye’de değer üretmeye değil, değer tırtıklamaya aday projelere çok alışmıştık halbuki
TOGG, yeni değer yaratmaya/üretmeye (value creation) aday bir proje olduğunu bugüne kadar yaptığı sürprizlerle kanıtladı bana sorarsanız. Elektrikli araba, teknoloji transferi, yapay zekâ, mobilite çözümleri… Hâlbuki biz bugüne kadar Türkiye’de mevcut üretilen değeri tırtıklamaya (value extraction) aday inşaat projelerine alışkındık. Ne demek, yeni değer üretmeye aday olmak? En basit tanımıyla, pastayı büyütmeyi hedefleyen proje demek. Mevcut pastadan, diğer paydaşlar aleyhine daha büyük bir pay almaya çalışan projelere de “değer tırtıklamaya aday proje” demek gerekiyor bu durumda. Ben bu çerçevede TOGG ile Kanal İstanbul’u birbirinden kolaylıkla ayrıştırabileceğimizi düşünüyorum doğrusu. Ben farkı görebiliyorum.
Şimdi bundan sonra, TOGG için, ancak geçen Cuma yayımlanabilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sağlanan destekleri, bunların Elon Musk’a Amerikan devleti tarafından sağlanan desteklerle mukayesesini tartışacağız. Proje bazlı destek sistemine bu proje ile eklenen yeni destek yöntemleri manalı mı bakacağız? Tartışmalıyız da zaten. Ama 2019 biter 2020 yılına girerken, şu noktanın altını çizmek gerekiyor. Türkiye’nin 2020 yılında yeni değer üretmeye aday, pastayı büyütmeyi hedefleyen daha çok projeye ihtiyacı var.
2020 jeopolitik riskler yılı olmaya aday
Neden? Öyle anlaşılıyor ki, 2020 yılı öncelikle jeopolitik riskleri ve bunların iktisadi etkilerini doğru yönetmemiz gereken yıl olacak. Amerikan Başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Beyaz Saray’da tam beş buçuk saat süren, daha önce örneğine rastlanmamış, bir toplantıda ağırladı. Herkes oradaydı. Böyle bir toplantıda başka ne yapılmış olabilir ki? Her tür mesele tartışılır.Aylardan Kasım’ın ortasıydı.
Sonra o toplantıda çözülmesi gereken bir dizi mesele çözüme bağlanmamış olacak ki, Amerikan Senatosunun tam da o toplantıya katılan Cumhuriyetçi liderleri, Aralık ayının ortasında, bir nevi, harekete geçti. Bunun sonuçlarını, çok sürmez, en çok bir ay içinde görürüz diye düşünüyorum ben doğrusu.
Nasıldı? Kontrol etme ihtimaliniz olmayan riskler artıyorsa, kontrol edebildiğiniz riskleri süratle azaltmak gerekir. Daha fazla sayıda kontrol edemediğiniz risk yaratmaktansa kesinlikle kaçınmakta fayda vardır. Not etmiş olayım.
Bu köşe yazısı 30.12.2019 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlandı.