2023 kazasız bitti, ya 2024?

güven sak
5 min readJan 14, 2024

--

güven sak

Her başlangıç bir umuttur. Dolayısıyla 2024 yılına negatiflere değil, pozitiflere odaklanarak başlamak lazım. Halbuki şimdi etrafa bakıyorum ve yalnızca negatif risklere odaklı analizler görüyorum. Gelin bir de ben anlatayım.

2023 hem dünyada hem Türkiye’de doğrusu kazasız bitti. Bir nevi, korkulan olmadı. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) 24 aya yayılan faiz artırım sürecine rağmen, Amerikan ekonomisi beklendiği gibi resesyona girmedi, yüzde 3'ten fazla büyüdü. Çin’deki yavaşlama korkulduğu kadar büyük olmadı. Çin ekonomisi, sonuçta, hükümetin hedefi olan yüzde 5'e yakın büyüdü. Türkiye ekonomisi ise bir ödemeler dengesi krizine girmeden 2023 yılını kazasız atlattı.

Nasıl oldu? Amerika’da American Rescue Plan, Inflation Reduction Act, CHIPS Act gibi bir dizi paket sanki işe yaradı, genişletici maliye politikası adımları hep doğru yönde çalıştı. Petrol fiyatlarının yükselmemesi, çip fiyatlarının düşmeye başlaması küresel toparlanmayı destekledi. Türkiye’de ise yılın ikinci yarısında başlayan ekonomide makule dönüş süreci kazayı engelledi. Burada engelledi yerine şimdilik engelledi demek daha doğru aslında.

2024 belirsizliklerle dolu bir yıl

Peki, şimdi 2024'ü nasıl düşünmek lazım? Öncelikle küresel ölçekte bakınca 2024, ekonomiye artan kamu müdahalesinin, sanayi politikası adımlarının nasıl sonuç vereceğini izleyeceğimiz bir yıl olacak. 2023 sanayi politikası tedbirlerinin zirve yaptığı bir yıl oldu. Alınan tedbirlerin, ilk aşamada, resesyonu atlatmaya yardımcı olmuş olması, kaynak dağılımının doğru yapıldığına kanıt teşkil etmez. Kaynak dağılımı etkilerini 2024'te görmeye başlayacağız.

Buraya dengeli bir değerlendirme olarak Barry Eichengreen’in Spectator için yazdığı makaleyi bırakayım.

2022, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile Avrupa’ya sıcak savaşı geri getirmişti. 2023 ise Gazze’deki ihtilaf dolayısıyla sıcak savaşı Orta Doğu’ya geri getirdi. Gazze’deki gelişmelere paralel olarak Kızıldeniz’in trafiğe kapanması ihtimali girdi fiyatlarını artırıp, 2024'ü daha da zorlaştırabilir.

Ayrıca daha 2024 seçimleri var sırada. İktidarda Trump gibi içinde yaşadığımız günden ötesini düşünemeyen liderlerin sayısı artarsa 2025 kaybedilebilir. Nasıl?

Bana öyle geliyor ki, 2025'e giderken, yoğun olarak Rusya Merkez Bankası’nın batı bankalarında dondurulan kaynaklarına nasıl el konulup, Ukrayna’nın nasıl desteklenebileceğini tartışırız. O durum, kurala dayalı uluslararası sistemin kalanını da rotadan attırabilir. Kötü olur ama gidişat böyle olabilir.

2024'ü 2025'e geçiş yılı diye düşünmek lazım

Türkiye’nin çevresindeki ateş çemberi genişlerken, 2023'ü kazasız atlatmış olmamız, 2024 için umutlu olmaya yeter mi? Geçen gün bir zincir markette çalışan güvenlik görevlisi bana tam da bunu sordu: “2024'te işler yoluna girer mi?” diye merak diyordu.

Nasıl yani diye bakıp bocaladığımı görünce izah etti. “Ben” dedi, “2018 yılında asgari ücretin az üzerinde bir maaş alıyorken geçinebiliyordum. Şimdi yine asgari ücretin az üzerinde bir maaş alıyorum ama geçinemiyorum. İşte sorduğum bu: 2024 yılı yeniden asgari ücretin az üzerinde bile olsa kazandığımla geçinebileceğim bir yıl olur mu?” Ne diyeyim? “Hayır” dedim. Cin bir kere şişeden çıkınca geri sokmak o kadar kolay değil. Endeksleme mekanizmalarının olmadığı bir ortamda hızlı enflasyon artışı başa bela. Endeksleme ise o enflasyonu sistematik hale getirmek demek. Zor işte.

Önce durumu tespit edeyim. 2018 yılında Türkiye ekonomi politikasında akıl yolunu terk etti. Makulden şaştı. 2018'de asgari ücret net 1603 Türk lirasıydı. Bugün asgari ücret net 17,002 Türk lirası oldu. 2018'de 1600 liranın bir tık üstünde olup geçinebilenler bugün 17 bin liranın bir tık üstünde bir ücretle geçim zorluğu çekiyorlar. Bin altı yüzden on yedi bine çok değil, beş yıl içinde gidilmesi enflasyonun nasıl bir bela olduğunu gösteriyor öncelikle.

Aslında “nerede yaşadığına bağlı” da diyebilirdim doğrusu. Öyle ya o gelirle Ankara’da ya da İstanbul’da geçinebilmek zor ama Konya ya da Kayseri’de geçinebilmek mümkün doğrusu. Bu da ikinci nokta. Neyse.

Üçüncü olarak ise, 2023'ü kazasız atlatmış olmanın ne manaya geldiğini unutmamak lazım. 2023 Türkiye’nin artık kazmayı bırakmaya karar verdiği yıl oldu. Halbuki 2018'den beri kazıyorduk, olduğumuz yerde. Neydi Birinci Çukur Kanunu: Çukurun içindeyseniz, kazmayı bırakın. Kazmayı bıraktık, ama İkinci Çukur Kanunu hemen kendisini hatırlattı: Kazmayı bırakmış olmanız, çukurda olduğunuz gerçeğini değiştirmez. Nitekim 2023 bu farkındalıkla geçti. Şimdi ancak 2024'te çukurdan çıkmayı deneyeceğiz. Doğrusu bunun için öncelikle yerel seçimlerin geçmesi gerekiyor.

2024 çukurdan çıkma sürecinde başlangıcın sonu olabilir

Böyle bakınca ben 2024'ü 2025'e geçiş yılı olarak düşünüyorum doğrusu. Nedir? Aynı Churchill’in El Alameyn zaferinden sonra dediği noktadayız. Nisan ya da Mayıs 2024'te bugünkü tedbirler manzumesini bir ekonomik programa dönüştürebilir ve uygulama süreci üzerindeki mevcut “seçimlere giderken beni daha fazla insanla papaz etmeyin” ipoteği kalkacağı için hızlı politika adımlarına yönelebilirsek, 2025 kurtulur.

O vakit, 2024 çukurdan çıkma sürecinde hakikaten “başlangıcın sonu” olabilir. Hani Churchill’in El Alameyn zaferinden sonra söylediği “bu son değil, sonun başlangıcı da değil; olsa olsa başlangıcın sonudur” ifadesi gibi. Tarih o sıra Kasım 1942. Not edeyim daha savaşın bitişine üç yıl var. İkinci savaşın tam ortası.

2024 bugünden atacağımız doğru adımlarla başlangıcın sonu olabilirse, 2025'i de çukurdan çıkış yılı olarak ilan edebiliriz. Şimdi böyle bakınca, işimiz çok zor gibi gelebilir. Hem öyle hem değil.

Merkez Bankası ödünç rezerv belasından ne kadar çabuk kurtulursa işler o kadar kolay yoluna girer. İmkân var mı? Var.

Türkiye, gri liste belasından ne kadar çabuk kurtulursa, işler o kadar kolay yoluna girer? İmkân var mı? Var.

Türkiye, yeşil dönüşüm sürecine ne kadar hazırlıklı olursa, işler o kadar kolay yoluna girer? İmkân var mı? Var.

Bunlar için ne gerekir? Bütün idarenin aynı noktaya odaklanması gerekir. Maliye’nin hazırladığı kara para aklama dosyaları üzerine İçişleri harekete geçerse, mahkemeler görevini yaparsa iş kolaylaşır. Mahkemeler işin üzerine kolay gidemese bile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkânı yoluyla sistem çalışırsa iş kolaylaşır. Bireysel başvuru mekanizması geldiğimiz noktada hakların korunması için birinci derecede önem taşıyor. Şimdiden söyleyeyim.

Dışişleri ve Ticaret Bakanlıkları, Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği süreci ile ekonomik programı aynı bütünün parçaları olarak görürse iş kolaylaşır. Kurumlar arasındaki ahengi sağlayacak olan Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması ile ekonomik programı aynı bütünün parçaları olarak görürse iş kolaylaşır.

Yoksa ne olur? İşler zorlaşır. Biliyorum şimdi aklınızda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’da Suat’a söylettiği “Bütünlük insan kafasının vehmidir” ifadesi var. Bir nevi, her şey tam olsa, hiçbir eksiklik hissi olmasa, hayat huzur dolu olsa, tabii ne güzel olur gibi. Huzur olur.

Ama unutmayın ekonomik programda aynı insan kafasının tasavvurudur. hem tasarımda hem de uygulamada bütünlük ister. Herkes,in üzerine düşen işin farkında olmasını bekler, huzur ister, kurumlararası itişmeyi sevmez. Eksiklik olursa, program çalışmaz.

Bütünlük olmazsa ne olur derlerse, işler zorlaşır diyorum. Bu nedenle 2024, çukurdan çıkış sürecinde sonun başlangıcıdır demiyorum, başlangıcın sonu olacaktır diyorum. Hadi bakalım kolay gelsin.

Bu köşe yazısı 08.01.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi’nde yayımlandı.

Originally published at https://www.tepav.org.tr.

--

--

güven sak
güven sak

Written by güven sak

Notes from Turkey and its vicinity: It’s the economy, stupid

No responses yet