AI devi Palantir’in IPO’su ne manaya geliyor ve bu bizi neden ilgilendiriyor?
PayPal’dan tanıdığımız Peter Thiel, bundan on yedi yıl önce Palantir’i kurmuştu. Sene 2003. Kamu güvenlik birimleri ile yakın ilişki içinde çalışan, adı, Usame bin Ladin’in yakalanmasından COVID-19 takip sistemleri tasarımına pek çok projeyle birlikte anılan, yapay zekaya dayalı veri madenciliği şirketi Palantir, halka açılma (IPO)’ya hazırlanıyor. Değerleme, 20 milyar dolar civarında olacak deniyor. Palantir’i belki Bloomberg Businessweek dergisinin kapağındaki gizemli şirket olarak hatırlarsınız: “Palantir’i Biliyor musunuz?” diyordu ana başlık. “Ama Palantir sizi tanıyor” diye cevap veriyordu alttaki spot.
Peki, ne oluyor? Dünya, bu halka arzla bir nevi zengin veri çağından, akıllı veri çağına geçiyor bana sorarsanız. Gelin Palantir’in hisse senetlerini halka satmaya karar vermesi ne anlama geliyor ve bu durum Türkiye’deki yeni devletçilik tartışmalarını neden yakından alakadar ediyor gördüklerimi bir bir anlatayım.
Zengin veri çağından, akıllı veri çağına geçiyoruz
Önce şirketin isminden başlayayım. Tolkien’in Orta Dünya tarihinde, uzağı görmeye ve derin bilgi edinmeye imkân sağlayan palantirleri hatırlıyor musunuz? Efsaneye göre böyle yedi yuvarlak taş vardı. Kötü büyücü Saruman, elindeki tek palantir’e bakıp, düşmanlarının hareketlerini uzaktan takip edebiliyordu.
Zaten Orta Dünya uzmanları Saruman’ın kötü bir büyücü olmasının palantiri yalnızca günlük istihbarat toplamaya yarayan bir araç gibi kullanmasından belli olduğunu söylerler. Önemli olan dün ve bugün ne olduğunu değil, yarının nasıl olabileceğini analiz edebilme kabiliyetinin bilgisine ermekti. Palantir, asıl o işe yarıyordu. Malumat değil, bilgi sahibi olabilmek mümkündü palantir sayesinde. Şirketin adı işte tam da buradan çıkma. Zengin veriden akıllı veriye geçiş dediğim tam da bu esasen. Malumattan bilgiye geçiş bir nevi enformasyondan irfana geçiş gibi…
2003 yılında Palantir kurulduğunda Steve Jobs’un bize ilk akıllı telefonu tanıtmasına tam dört yıl vardı. Başlangıçta daha bu kadar çok veri yoktu. Sonra Apple iPhone ile birlikte dünyada her yer veri oldu. Şimdi akıllı veri çağında eldeki veri hazinesini en iyi yönetebilen, onu en iyi konuşturabilen; en zengin, en müreffeh, güvenlik açısından da lider olacak. Ama unutmayın bu ancak şimdilerde önemini kavramış olduğumuz bir önerme.
Aynı Amazon’un ya da Uber’in halka açılması gibi, Palantir’in halka açılması da, şirketin yaptığı işin değerini kavramış geniş bir yatırımcı kitlesinin artık oluştuğu varsayımına dayanıyor. Yapay zekâya dayalı veri analitiğinin önemini kavramış yatırımcı kitlesi ne kadar genişlerse, Palantir hisse senetlerine o kadar çok rağbet olacak. Şirketin değeri de buna dayalı olarak o kadar yükselebilecek. Bir halka arzdan başka ne beklersiniz ki? Mesela SpaceX hala halka kapalı bir şirket ama Tesla 2010 yılında halka açıldı. Aynı nedenden.
COVID-19 zaten başlayan teknolojik dönüşümü hızlandıracak
Burada benim dikkatimi çeken ikinci nokta ise, COVID-19 salgını ile birlikte dünyada yeni teknolojik devrimin yavaşlamasının değil, hızlanmasının beklenmesi sanırım. Palantir’i halka açılmasının zamanlanmasında bu inancın da bir katkısı olmuş olmalı. Aksi takdirde bu konu bu kadar hızlı gündeme gelmezdi. COVID-19 salgını ile birlikte -özellikle virüsle birlikte yaşamaya alışacağımız dönemde- güvencesiz çalışanların sayısının artacağı, işletmelerde otomasyonun hızlanacağı, üretilen veri miktarı katlanarak büyürken veriyi analiz edebilme kabiliyetinin de çağ atlamasının gerekeceği bir döneme giriyoruz. Küresel değer zincirlerinin yeniden yapılandırılması, bu süreçte tam da bu nedenle daha kolay olacak gibi duruyor doğrusu.
Dikkat edin, virüsle birlikte uzun süre yaşayacağımız bir dönemden söz ediyorum. En az 2022 sonuna kadar. Bu dönemde, virüse karşı alınacak mekânı yeniden tasarlama tedbirleri, işletmelerde ve hizmetlerde verimliliği hızla düşürecek. İşte bu küresel verimlilik düşüşünü dengeleyebilmek için daha fazla otomasyon, daha fazla robotlaşma gerekecek gibi duruyor. Neden? İnsanların hastalanma riski yüksek olacak diye elbette. Ayrıca bu dönemin genişletici para ve maliye politikaları da yoğun sermaye yatırımlarını kolaylaştıracak gibi duruyor.
Mesela şimdilerde Avrupa Birliği ile Vietnam arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanıyor olmasını konuşuyoruz. Dünkü bildiklerimizden bakarsanız, Vietnam, Çin’den aktarılabilecek değer zincirleri için dünden bildiklerimize dayalı bir önemli avantaja da sahip: işçilik daha ucuz. Ama dünya artık dünkü dünya değil, İşçi ücretlerinin ucuzluğu bir ülke için artık dünkü kadar büyük bir avantaj değil. Türkiye için iyi haber.
İşçilerin makinelerle ikame edileceği yeni dünyada, hukuk sistemlerinin ve iktisat politikalarının istikrarı çok daha önemli olacak. Dolayısıyla Türkiye kendi imkanlarının farkında olsa, AB-Vietnam STA’sı problem bile değil. Ama gelin görün ki, Türkiye halen vaziyetin farkında gibi gelmiyor bana doğrusu.
Düşük faiz Palantir IPO’sunun zamanlaması için ayrıca önemli
Hadiseyi duyduğumdan beri aklımda olan üçüncü nokta ise halka açılmanın denk geldiği makro iktisadi ortam ile alakalı. COVID-19’un yarattığı ekonomik krizle baş etmek için gündeme getirilen genişletici para ve maliye politikaları ile birlikte, elindeki kaynakları bugünden yarına, satın alma gücünü koruyarak aktarabilmek giderek zorlaştı. Negatif faiz demek, bugünkü satın alma gücünü azaltarak yarına aktarabilmek demek sonuçta. Böyle bir ortamda oralarda yeni şirketler fon toplamak için borsadan faydalanabiliyor. Bizim buralarda ise olsa olsa bit pazarına nur yağıyor. Açık, İstanbul Borsası yaklaşık kırk yıldır hala işini hakkıyla yapamıyor. Ve bu nedense bize sanki çok normal geliyor.
Hisse senetlerine artan talep, bizim buralarda, yabancıların ülkeden düzenli çıkışına yardımcı oluyor. Manasız derecede hızlı kredi genişlemesi ise herkesin birbirine ev-araba satmasına neden oluyor. Benim gördüğüm, yabancı otomobillerin ikinci el piyasa değeri bu sayede son bir yılda yaklaşık yüzde 50 artmış gibi duruyor mesela. Hiç de fena değil. Ama o kadar işte. Buradan yeni yatırım çıkar mı? Çıkmaz.
AI’da yerimiz 41incilik olmamalı
Aslına bakarsanız, Palantir’in IPO kararı yalnızca vaziyeti görmemizi sağlayan bir işaret fişeği kıvamında algılanmalı. Zengin veriden akıllı veriye geçişi esasen yapay zeka teknolojilerindeki hızlı gelişmeye borçluyuz. Çin-ABD gerilimi ve bu çerçevede Amerika’da son günlerde yapay zeka teknolojilerine verilen yoğun destek, gösterilen yoğun ilgi göz kamaştırıyor doğrusu. Mesela şu COVID-19 küresel salgını dünya gündemini alt üst etmemiş olsaydı herhalde daha çok Amerikan Kongresi tarafından kurulan “AI Ulusal Güvenlik Komisyonu”nun (National Security Commission on Artificial Intelligence-NSCAI) bulgu ve önerilerini tartışacaktık. İlk rapor geçen yılın sonundaydı. En son rapor ise Temmuz ayında yayımlandı. Komisyonun eş başkanları bir zamanların Google/Alphabet CEO’su Eric Schmidt ve eskinin Savunma Bakan Yardımcısı Robert Work. İlgilenenler için kaynağı da bırakayım: (https://www.nscai.gov/reports)
Güvenlik ve AI derken, yalnızca yapay zekanın güvenlik uygulamalarından bahsetmiyorlar, yaygınlaşan ticari yapay zeka uygulamalarının yarattığı güvenlik risklerini de vurgulamak istiyorlar. Robert Work’ün, Amir Hussain’in “Yapay Zeka’nın Olgunluk Çağı” başlıklı kitabına yazdığı önsözü önerebilirim ilgilisine. Siyah Kitap, Türkçe çevirisini de yayımlamıştı (https://www.trendyol.com/siyah-kitap/duyarli-makine-yapay-zekanin-olgunluk-cagi-amir-husain-p-32613534).
Şimdi bu AI işinde 54 ülkenin yetkinliklerini yedi başlık altında inceleyen Küresel AI Endeksi’ne (Global AI Index) bu gözle, güvenlik etkilerini de düşünerek, bir bakmanızı rica edeyim. Türkiye’nin önceliklerini görmek açısından bakın. Birinci sırada Amerika var, Çin ikinci sırada. İngiltere, Kanada ve Almanya ile ilk beş tamamlanıyor. Bizim bölgeden İsrail on 12., Birleşik Arap emirlikleri 27., Suudi Arabistan 29., Rusya 33. ve Katar 39. sırada yer alıyor. Türkiye ise 41. sırada. 54 ülke arasında 41. olmak kötü.
Türkiye özellikle eğitim ve uygulama altyapısı ile ticarileştirme konusunda geride duruyor. Doğrusu ben, üniversite eğitimi ile ilgili kendime buradan bazı dersler çıkartıyorum. Zaten bu eksikliği dikkate alarak, geçen yıl TOBB ETÜ’de ilk Yapay Zeka Mühendisliği Bölümünü açmıştık. Şimdi de Akıllı Şehirler Laboratuarı’nı (Smart City Lab) benzer bir çerçevede açıyoruz.
“Sektöre değil ürüne odaklanın, sektör değil teknoloji seçin” demekten artık bıktım
NSCAI komisyonu Çin’in şu an için Amerika’nın arkasında görünmekle birlikte farkı on yıldan az sürede kapatabileceğinin altını çiziyor (https://www.tortoisemedia.com/intelligence/ai/). Gördükleri güvenlik riski esasen buradam kaynaklanıyor. Geçen yıl Beijing’teki toplantılarda doğrusu Çinlilerden daha kötümser bir değerlendirme dinlemiştim ben aynı konuda. Meselenin AI ötesinde biyoteknoloji dâhil bir kaç alanda öne çıkmak olduğunun da altını çiziyor komisyon üyeleri. Bu amaçla, seçilen yeni teknoloji alanlarında kamu proje desteklerinin artırılması, şirketler, üniversiteler ve kamu arasında yeni ortaklık biçimlerinin gündeme getirilmesini de talep ediyorlar. Aslında bu yılın başında yolu Brüksel’e düşenler aynı hazırlığın Brüksel’de de olduğunu yakından görebilirler.
Bu nedir? Kamu desteği söz konusu olduğunda, ilginin, teşvikin odağı sektör değildir. Üründür, teknolojidir. Ben yaklaşık bir on yıldır Ankara’da, Dünya yazarlarından Selin Arslanhan ile birlikte, her toplantıda “Sektöre değil, ürüne odaklanın. Sektör değil, teknoloji seçin.” demekten bıktım; İsimleri ve unvanları sürekli değişen muhatap kamu görevlileri ise sektör saymaktan bıkmadılar. Arada hükümet sistemi değişti, bu yaklaşım hiç değişmedi. Şimdi en son “petrokimya, sigortacılık, maden ve telekomünikasyon” modası var etrafta. Son planın sektörleri bunlar. Ama vurgu yine yanlış. Bir kere de bu vesileyle söylemiş olayım.
İşçilerin makinelerle daha hızlı ikame edileceği, veri yönetiminin kalkınmanın temeli haline geleceği bir yeni dünyada, hukukun üstünlüğü ve iktisat politikalarının istikrarı çok daha önemli olacak. Bu ilk nokta. Türkiye’nin öncelikle yeni teknolojiler söz konusu olduğunda “Aman, bir şey kaçırdım mı?” halini bırakıp sakinleşmesi gerekiyor. Şimdiki halimiz, oyuncakçı dükkanında her gördüğü rafa atlayan bir çocuktan farksız. Bu da ikinci nokta. Sonra kapsamlı bir hazırlık yaparak, nereye odaklanmamız gerektiğine karar vermemiz gerekiyor. Bu noktada sektör değil ürüne odaklanmak, sektör değil teknoloji seçmek gerekiyor. Ben sektör sayanların her bir sektörde kaç bin farklı ürün olduğundan habersiz olduklarını düşünüyorum doğrusu. Hem de hepsi farklı teknoloji düzeylerinde binlerce ürün… Bu da üçüncü nokta.
Doğrudur. Devletin kuvvetli desteği olmadan bu açık teknoloji yarışında öne çıkmak mümkün değildir. Ancak bunun yolu 1930'larda yaptıklarımızı yeniden yapmaktan asla geçmemektedir. Keşke önümüzdeki vazife o kadar kolay olsaydı. Bakardık tarih kitabına yapardık. Değildir. Zengin veri çağından akıllı veri çağına geçiş, arsa-fabrika zengini devlet değil, akıllı devlet gerektirmektedir öncelikle. Eksikliğimiz tam da bu noktadadır. Kamunun ilk odaklanması gereken mesele, Küresel AI indeksine bakıp, memleketi 41.sıradan yukarıya çıkarmak olmalıdır bana sorarsanız.
Dünya Gazetesi’nde 27 Temmuz’da yayımlanan yazının genişletilmiş versiyonu