“Açlık Oyunları” dünyasında gibi hissediyorum kendimi

güven sak
3 min readJun 3, 2020

--

Bu Cumartesi, 30 Mayıs 2020'de, Elon Musk’ın SpaceX şirketinin Falcon9 roketi, NASA astronotlarını taşıyan Dragon kapsülünü uzaya çıkarıp gezegenimizin etrafında yörüngeye yerleştirdi. Falcon 9 daha sonra kendi başına yerküreye geri döndü. Pazar günü ise Dragon kapsülü, taşıdığı iki astronotu Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) çıkarttı. Aylardır orada olan ikisi Rus kozmonot, biri Amerikalı astronot gelenleri kapıda karşılayıp, kapsülle gelen malzemeyi istasyona taşıdılar. Doğrusu ben hafta sonunu, “Aşk olsun Elon Musk’a yahu, dediğini yaptı” diyerek geçirdiğimi hemen söyleyeyim. Virüs karşısında halen naçar bekliyor olsak da umut vericiydi olup bitenler.

Aynı Elon Musk, Şubat 2020'de Starlink projesini tamamlamak üzere yeni uydular yerleştirmişti, dünyamızın çevresine. Şimdiden sanırım sayıları 60'ı buldu. Böylece oluşan insan yapısı uydu takımyıldızı sayesinde, dijital uçurumu kapatmak mümkün olabileceği gibi, akıllı şehirleri hayata hızla aktarmak da mümkün olacak. Türümüz bir yandan aniden beliren bir virüs karşısında şaşkın bir halde hareket hattını belirlemeye çalışırken, bir yandan da işe devam ediyor dikkatinizi çekeyim. Üstelik bütün bunları Amerikan devleti filan değil, bir Amerikan şirketi yapıyor. Belki de hadisenin en hayırlı tarafı bu: Amerikan devleti, federal karar alma mekanizması açısından bakarsanız, virüs karşısında tam anlamıyla felç olmuşken bir Amerikan şirketi hiç aksatmadan başladığı işi profesyonel bir biçimde devam ettiriyor. daha önce olmamış işler oluyor. Şimdi ben “aşk olsun” demeyeyim de ne diyeyim.

Bir yanda bunlar olurken öte yanda, Amerika’da her zaman bildiğimiz, bu coğrafyada zaten alışık olduğumuz polis şiddetine karşı protestolarla başlayan ama şu anda karakteri hızla değişmeye eğilimli bir hadiseyi de izliyoruz. Bana sorarsanız, hepimizin aynı Falcon 9'un Dragon kapsülünü ISS’e yerleştirmesini izler gibi, karakteri hızla değişen bu protesto gösterilerini de izlememiz gerekiyor. Virüs her ülkenin zayıflıklarını belirgin hale getiriyor, benim gördüğüm. Amerika’nın, bu ara, temel zafiyeti, ülkedeki derin yönetim boşluğu, yönetişim aksaklıkları. Beceriksizlik düzeni işte böyle tehdit ediyor. Mao olsa şimdi kesin, “Gök kubbenin altında muazzam bir kaos var, vaziyet harika.” derdi yine. Virüsün altıncı ayında vaziyet böyleyken böyle.

Hafta sonu bir yandan uzay kaynaklı yeni dijital tüketim uygulamalarının temellerinin atılmasını imrenerek izlerken, öte yandan da yaygın protesto gösterileri arasında kendimi bir nevi “Açlık Oyunları” dünyasında gibi hissettim doğrusu. Suzanne Collins’in yazdığı, “Açlık Oyunları” serisinin son kitabı da zaten 19 Mayıs’ta, daha pek yeni çıkmıştı, onu da hatırlatayım.

Bilmeyenlere kısa özet: Bilinmeyen bir gelecekte geçen hikayede, dünyada bir dizi şehir devleti var. Merkezde teknolojik liderliği sürdüren zengin bir şehir devleti ve etrafında ancak çer çöp üreten ama esasen harcıalem işler yaptığından da habersiz olan yoksulların yaşadığı şehir devletleri var. Onlara sorsanız hikayeleri büyük, ama biz okurlar vaziyeti biliyoruz. Bir yanda varsıllar, öte yanda yoksullar. Yeni kitapta vasatın altında bir yönetim kabiliyetine sahip ve ancak vasatın altında mallar üreten şehir devletlerindeki beceri sahibi yoksul gençlerin nasıl devşirilip merkeze alındığını, elite nasıl zamanında dâhil edildiğini okuyoruz geçmişe gidip. Masal işte ama aynı imparatorluk yıllarında yaptığımıza benzettim ben olan biteni. O vakit, becerebiliyormuşuz.

“Açlık Oyunları” dünyası, virüsten önce kurgulanmıştı, dikkatinizi çekerim. Şimdi artık başka parametrelerle düşünmeye alışmamız gerekiyor. Ben Amerika’da hadisenin artık siyah/beyaz meselesi olmaktan çıkmakta olduğunu düşünüyorum. Karşımızda mülk sahipleri ve mülksüzler, varsıllar ve yoksullar hadisesi var. Doğrusu ya, son üç aydır, Amerika’da işsiz sayısı, birdenbire 23 milyon artarak, 40 milyona fırlamamış olsaydı, polis şiddetine karşı tepki bu kadar şiddetli olmazdı gibi geliyor bana doğrusu. Polislerin arasında virüs kaynaklı hastalık vakaları bu kadar çok olmasa, onlar da bu kadar sinirli olmazdı herhalde. Buraya koyayım, siz de bir düşünün.

Doğrusunu söylemek gerekirse dünya genelinde bir ara döneme girmiş gözüküyoruz. Buradan ne zaman çıkacağımızı ise virologların, bu konuyla ilgilenen bilim insanlarının bize söylemesi gerekiyor. Dolayısıyla bu aranın müddetini tam olarak bilmiyoruz. Herkes gibi ben de “Acaba Bilim Kurulu ne der?” diye bakıyorum hadiseye doğrusu. Nasıl bu hastalığa çare olabilecek aşıyı ya da ilacı bilmiyorsak bu ani duruşa çare olabilecek ekonomik tedbirler setini de esasen bilmiyoruz. Biliyormuş gibi yapıp büyük laflar etmenin bir manası yok; hep birlikte, deneyerek öğreniyoruz. Eskiden bildiğimiz birtakım tedbirleri bu duruma uyarlamaya çalışıyoruz ama sanırım tam uymuyor. Böyle.

Originally published at https://www.tepav.org.tr.

--

--

güven sak
güven sak

Written by güven sak

Notes from Turkey and its vicinity: It’s the economy, stupid

No responses yet