Yüz yıldır olmayan oldu. En son küresel salgın 1918–1920 arasındaki İspanyol gribi salgınıydı. Bir tahmine göre, 50 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştu. Şimdi artık, Dünya Sağlık Örgütü, Coronavirüs (COVID-19) salgınını küresel salgın olarak tescil etti.
Bana öyle geliyor ki, COVID-19, dünyanın Amazon çağına geçişini yalnızca süratlendirecek. İşletmelerin COVID-19’a intibak için atması gereken adımlar aslında onların Amazon çağına intibakına da imkan sağlayacak gibi geliyor bana doğrusu. Dolayısıyla o kadar da hazırlıksız sayılmayız, aslına bakarsanız. Ama bu geçiş böyle bir mücbir sebeple karmakarışık bir biçimde olacak ve farklı firmaları asimetrik bir biçimde etkileyecek. Gelin aklımdakini anlatayım.
COVID-19 artık yerli ve milli oldu
Son üç aydır, COVID-19 salgınının boyutları değiştikçe, bu tür bir salgının Türkiye ekonomisine olası etkilerini ele almayı amaçlayan analizin de çerçevesi sürekli değişti ve geldik bugüne. Ocak ayının ortasında, COVID-19, bizim için uzak diyarları kasıp kavuran, başka iklimlere ait bir yabancı hastalıktı. Akşam haberlerinden bir tanesiydi yalnızca. Şimdi yerli ve milli oldu.
Çin bu hastalık nedeniyle yavaşlarsa, dünya ekonomisi de yavaşlardı. Dünyada ekonomik yavaşlamanın olumlu ve olumsuz sonuçları oluyordu bizim için, hepsi de dolaylı sonuçlardı bunların. Petrol fiyatlarının varil başına 20 dolardan çok düşmesi, ulaştırma maliyetlerinin azalması, faiz oranlarının inmesi fena değildi. Yoğun ticari ilişki içinde olduğumuz Avrupa ülkeleri, Çin’deki bu problem nedeniyle yavaşlarsa Türkiye’nin ihracat kapasitesi de daralırdı. Etki hem olumlu hem de olumsuzdu. Net etki olumsuz bile olsa, olumsuzlukta bir nevi alt sınır vardı. Hadise esasen bizim dışımızdaydı.
Ama sonra, geçen hafta itibariyle COVID-19 Türkiye’ye de geldi. Şimdi artık o alt sınır kalktı, bana sorarsanız. Artık dolaylı değil, doğrudan etkiler söz konusu. Geçen haftadan bugüne memleketimizde COVID-19 vaka sayısı 2’den 6’ya çıktı. Ama 18 Mart itibariyle vaka sayısı 98'e çıktı ve bir yurttaşımızın da hayatını kaybettiği açıklandı. Hadise Çin ve İtalya’da da aynen böyle yavaştan başlamış ve sonra hızlanmıştı. Arada okullar tatil oldu. Şimdi her yerde uzaktan eğitimi tartışıyoruz. COVID-19 artık yerli ve milli oldu.
Mart ayının başından bugüne İtalya’da COVID-19 vakası sayısı 100’lerden 10 binlere çıktı
Önce hadisenin ciddiyetinden, küresel salgının yayılma hızından bahsedeyim isterseniz. Mesela Mart ayının 3’ünde, Avrupa Komisyonu startup’lar için yeni bir çağrı açtı. Coronavirüs (COVID-19)’ün teşhisi ve tedavisine yardımcı olacak yeni fikirlere dayanan projeleri desteklemek için 45 milyon euro ayırdığını duyurdu. Son başvuru tarihi 18 Mart 2020’ydi çağrıda. Bakın kamu bunları da yapabiliyor mesela.
Ama Mart ayının başından bugüne (15 Mart) İtalya’da COVID-19 vakası sayısı binlerden 20 binlere çıktı. İtalya’da ilk COVID-19 vakası 30 Ocak’ta tespit edildi. Ortada yalnızca iki vaka vardı o vakit. Martın başından 10’una vaka sayısı yüzlerden on binlere iki haftada çıkıverdi. Bugün (15 Mart)İtalya’da tespit edilmiş vaka sayısı 21 bini, ölü sayısı ise 1,440’ı geçti. 18 Mart itibariyle ise vaka sayısı 31,506 ve ölü sayısı 2,503 oldu. Her şey çok çabuk oldu.
Bildiğimiz grip ile COVID-19’u karşılaştıran uzmanlar, bu yeni salgının yayılma hızının gripten iki kat daha fazla, öldürme ihtimalinin ise gripten otuz kat daha fazla olduğunu söylüyorlar. Dikkatli olmakta fayda var.
Şimdilik bu yayılma hızına bulabildiğimiz tek tedbir ise insanlar arası günlük etkileşimi azaltmak. Bir nevi, insanlar arası mesafeyi artırmak. Sosyal mesafe koyma (social distancing) dedikleri bu. Neden? Hastalığı yok etmek için değil elbette, süreci daha rahat yönetmek için.
Bunun birkaç nedeni var: Öncelikle hastalığın yayılma hızını azaltarak, sağlık sisteminin hızla artan hasta sayısı nedeniyle muhtemel çöküşünü geciktirmek. İkincisi, COVID-19’un seyri ve etkileri konusunda daha sağlıklı veri toplanmasına imkan sağlayarak, bu süreci nasıl yönetebileceğimize ilişkin daha sağlam analizler yapabilmek. Üçüncü olarak ise, COVID-19 aşısı bulmaya çalışanlara, o asıl kahramanlara, zaman kazandırmak. Aşı bulunduğunda, geçiş süreci tamamlanmış olacak gibi duruyor.
COVID-19 çağında işletmeler ne yapmalı?
COVID-19’un ekonomi üzerine doğrudan etkisini belirleyen en önemli parametre de aslında bu sosyal mesafe koyma hadisesi bana sorarsanız. Üstelik bunun ne kadar süreceğini, zorunlu sosyal mesafe koyma’ya evrilip evrilmeyeceğini daha bilmiyoruz. İşletmeler için önem taşıyan husus buradaki belirsizlik.
Bir yandan bu sosyal mesafe koyma, hayatımızın örgütlenme biçiminde kapsamlı bir değişiklik gerektiriyor. Selamlaşma biçimimizden, çalışma ve sosyalleşme adetlerimize her konuyu yeniden ele almak gerekiyor. Ya da şöyle diyeyim, zaten başlayan bir dönüşümü tetikliyor aslında. Amazon çağına geçişimizi hızlandırıyor. Nasıl?
Bundan böyle işyerlerinde neye uyum sağlayacağız diye düşünürken, dışarıda yemek yerine evimize yemek sipariş etmek daha önemli olacak. Lokantaya gitmek yerine, lokantaya paketlenmiş yemeğimizi almak için gitmeyi tercih edeceğiz. Alışveriş için bir dükkana gitmek yerine internet üzerinden sipariş vermeyi daha fazla tercih edeceğiz. Uzaktan eğitim ile ilgili geçiş beklenenden daha çabuk olacak. Üniversitelerin işlevi hızlı bir biçimde değişecek. Esnek çalışma, uzaktan çalışma, istisna değil bir nevi norm olacak. İş yerlerinde bu dönemde seyahat yerine, daha kullanışlı video konferans cihazları kullanacağız. Neyse ki, bilmem bu bir teselli kaynağı sayılır mı, bu tür bir geçiş dönemini yönetecek altyapıya da sahibiz Amazon çağında.
Ama öte yandan geçiş süreci işletmeler ve sektörler açısından simetrik olmayacağı için resim karmakarışık. Sorular ortada: Peki, bütün sektörler bu geçiş dönemini benzer bir biçimde yönetebilecek mi? Hayır. Bazıları hemen intibak edecek, bazıları edemeyecek. Çalışma hayatında uzun mücadeleler sonucu elde edilen kazanımları bu dönemde kolaylıkla korumak mümkün olabilecek mi? Hayır. Amazon çağının bütün olumsuzlukları bu dönemde bir bir karşımıza çıkacak. Küresel eşitsizlikler azalacak mı? Hayır, artacak. İşimiz kolaylaşmayacak, zorlaşacak.
Bu kadar derin bir dönüşüm sürecinde ben Türkiye’nin ekonomide üç temel önceliği olması gerektiği kanaatindeyim doğrusu. Birincisi, banka bilançolarının temizlenmesi ve banka sermayelerinin güçlendirilmesi için gereken kurumsal altyapının bir an önce oluşturulması artık dünden daha önemli. İdare artık bu konuda ayak sürümeyi bırakmalı. İkincisi, herkesi kapsayacak güçlü bir ulusal sosyal korunma ağının oluşturulması ihtiyacı her geçen gün daha belirgin olarak görünecek. Üçüncüsü, Türk ekonomisinin bel kemiği olan KOBİ’lerin yeni döneme intibakını sağlayacak, dönüşümüne yardımcı olacak bir mekanizmaya olan ihtiyaç arttı. Unutmayalım Halk Bankası’nın varlık nedeni aslında buydu, biz onu sonra unuttuk.
Küresel salgın iş yerlerinde dijitalleşme sürecini hızlandırırken, ekonomi yönetiminin işi artık daha zor olacak gibi geliyor bana. Kamunun genel sigortalama işlevini hatırlaması gereken bir yeni dönemin başındayız. Ulusal düzeyde derin bir dönüşüm sağlık nedeniyle gündeme gelir ve bir dizi ek maliyet yaratırken, büyüme sürecinin canlandırılması yine de küresel koordinasyona bağlı olacak sanki. Bir nevi, davul bizde, tokmak Amerika’da bir yeni süreç. Amerika’nın başında ise bugünden yarına ne yapacağı belli olmayan, sorumsuz bir Başkan Trump.
Bu köşe yazısı 16.03.2020 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlandı.