Patent koruması olmasa, aşıya erişim kolaylaşır mı?

güven sak
6 min readMay 5, 2021

Güven Sak

COVID-19 ile birlikte bir tür kıtlıklar çağına girdik. Önce hammadde ve gıda fiyatları artmaya başladı. Arada çip kıtlığı nedeniyle otomobil ve beyaz eşya üretimi tatil ediliyor derken, şimdi de ortalığı aşı kıtlığı tartışmaları sardı.

COVID-19 ile imtihanımız devam ediyor. Kıtlıkların temel nedeni, her ülkenin öncelikle kendisini düşünüyor olması elbette. Kıtlık çıkma ihtimaline karşı, stok yapmaya başlayınca, kıtlığın daha da yaygınlaşmasına neden oluyorsunuz. Gıda fiyatlarını yukarı çeken, çip sıkıntısını yaygınlaştıran ve en son aşı kıtlığına yol açan hep arz kısıtlarından ve imkanı olanın biriktirmesinden kaynaklanıyor. Kıtlık çağı değil aslında, yapay kıtlık çağı demek lazım. Peki, çıkışı kolay mı? Zor.

Halbuki herkes birbirini kollasa, ortada merkezi bir karar alma aygıtı olsa, şıpın işi her şey yoluna girecek gibi duruyor. Hayat bayram olsa, bir nevi. Ancak mavi yerküremizde bu koordinasyon görevini üstlenecek bir mekanizma, ne yazık ki yok. Hayatın öyle kolay bayram olamadığını artık biliyor olmamız gerekiyor. yapay kıtlıklara çabuk çözümler ne yazık ki yok.

Tartışmanın en güncel olanı COVID-19 aşısı ile ilgili. Bugünlerde küresel salgın yeniden hız kazandı. Geçen yıl, “COVID-19'un tedavisi ve aşısı yok.” diyebiliyorduk, bir nevi, teselli niyetine… Şimdi COVID-19 aşısı değil, aşıları var. Tam yedi tane sayabiliyorum ben, ama aşının ülkeler arasındaki dağılımı son derece dengesiz. Rakamlar ortada.

Gelin aşılanma rakamlarına bir bakın. Amerika’da nüfusun yüzde 43.32'si 30 Nisan 2021 itibariyle en azından bir kez aşı olmuş. Bu rakam, İsrail’de yüzde 62.4, İngiltere’de yüzde 50.40, Almanya’da yüzde 26.73, Türkiye’de yüzde 16.26, Hindistan’da yüzde 9.09, Mısır’da yüzde 0.64, Güney Afrika’da yüzde 0.54 ve Suriye’de ise yüzde 0.01. Hal böyle olunca, herkes aynı anda aşılanamadığı için, COVID-19 varyantları çeşitleniyor. Küresel salgının olası süresi giderek uzuyor.

Toplamına baktığımızda ortaya şöyle bir resim çıkıyor: Nisan ayının 22'sine kadar yapılan aşıların yüzde 80'i yüksek gelirli ülkelerde yapılmış. Düşük gelirli ülkelerin toplam küresel aşılamadan aldığı pay yalnızca binde 3. Nedir? Yüzde 0,3. Kötü elbette, hatta dehşet verici ama böyle. İsterseniz şuradan okuyabilirsiniz.

Bu rakamlara bakınca, 2020 ve 2021 gibi, 2022'nin de kaybedilme ihtimalini görmemek mümkün değil. Neden? Aşı kıtlığından. Rakamlara bakınca, aşılama için aşıyı bulmak ve üretiyor olmak önem taşıyor. Gerçi tersine bir örnek olarak, İsrail de var. Ama İsrail Pfizer aşısının kitlesel olarak test edilmesi için bir imkan alanı açtı, tam zamanında.

Geçen haftanın en güncel tartışması, COVID-19 aşıları üzerindeki patent korumasının kaldırılması ve aşının formülünün herkese açılarak COVID-19 aşı üretiminin jenerik bir biçimde herkes tarafından serbestçe yapılabilmesiydi. Peki, hakikaten patent olmasa, aşıya erişim artar mı? İlk bakışta sanki öyle gibi geliyor ama doğrusu ben pek emin olamadım. Gelin anlatayım.

Ortada iki tür COVID-19 aşısı var

Önce müsaadenizle problemi bir tanımlamaya çalışayım. Birden çok mmesele var dikkate alınması gereken. Dikkatinizden kaçmamıştır, ortada bir tane COVID-19 aşısı yok. Bir sürü var… Ancak niteliği itibariyle birbirinden ayrılan iki tür aşı var. Birincisi, bildiğimiz eski teknoloji ile yapılan Çin’den SinoVac ve CoronaVac ve Rusya’dan Sputnik V aşıları.

İkinci tür ise yeni teknolojiler kullanılarak geliştirilmiş olan aşılar. Bunları da ikiye ayırmak mümkün. Bir tarafta, m-RNA’ya (mesajcı RNA) dayalı olarak çalışan Pfizer-BioNtech ile Moderna aşıları var. Öte yanda ise, daha farklı bir teknolojiyle tasarlanmış, adenovirüs teknolojisine dayalı Johnson&Johnson ile Astra Zeneca aşıları.

Diyelim bu yedi aşının formülünü fotokopi çekip herkese dağıttılar. Malum eskiden bizim buralarda böyle işler olurdu. Sağlık Bakanlığı’ndaki dosyadan fotokopiyi çeken, istediği ilacı üretmeye başlayabilirdi. Sonra eski çamlar bardak oldu. Buradan ne çıkar? Bugünkü mesele çözülür, aşılama kampanyası hızlanır ve aşı ülkeler arasında daha eşit dağılır mı? Hayır. Aşılama dağılımında gördüğümüz utanç tablosu ortadan kalkar mı? Hayır.

Pfizer ve Moderna aşıları söz konusu olduğunda, ortaya çıkabilecek ilk komplikasyonun bir başka hammadde kıtlığı olacağını bilenler şimdiden söylüyorlar, mesela. Aşının üretimi için fosfolipid önemli bir hammadde. Bunu da üreten dört firma olduğunu söylüyorlar dünyada. Bir kıtlıktan ötekine, bir yokluktan diğerine. Bu sanırım ilk mesele. Bir darboğaz aşılınca karşımıza yenisi çıkabilir. Demek ki neymiş, fotokopi çekip dağıtmak yetmez. Aynı zamanda hammadde tedariki konusunda da küresel bir işbirliği mekanizması gerekir. Zor iş yani.

İkinci mesele ise daha bir tanıdık. İş, formülü almakla bitmiyor. İkinci olarak, bunun sağlıklı üretimi için gereken altyapıya sahip olmanız lazım. Öyle iki masa, bir kasa ile kurulan ilaç araştırma merkezleri ile bu iş asla olmaz.

Üçüncü olarak ise, üretimin doğru şartlarda yapılıp yapılmadığının denetlenmesi ve kalite garantisinin güvenilir biçimde verilmesi lazım. Ne lazım? Kurumsal altyapı ve yönetim becerisi elbette.

Bu durumda, aşı dağıtımı açısından sonucun farklı olup olmayacağının da bir garantisi yok. Merkez ülkelerde tek bir şirketin kazanç hırsını kontrol altına almakla iş bitmiyor. Patent koruması kalkınca, jenerik olarak aşıyı üretmek üzere, her ülkeden pek çok şirket/kurum devreye girecek sonuçta. sonucun olumlu olması için öncelikle kurumsal kapasite gerekiyor.

Hiç öyle uzun uzun saymayayım. COVID-19 salgını karşısında her ülkede farklı farklı tepkiler verildi. Koç Üniversitesi’nden Selva Demiralp ve arkadaşları ülkelerin yönetişim kalitesi ve yönetim becerisinin COVID-19'la mücadeleye etkisine işaret eden bir çalışma yayımladılar.

Salgını kontrol etmekte zorlanan, güvenilir veri yayımlayamayanların jenerik aşının sağlıklı üretilmesini temin etmelerini beklemek gerekiyor, bu durumda. Pek zor. Karışık iş vesselam.

Ne bileyim işte ? Zamanında üç kamyonu bir köprüye yöneltemeyen, üç maskeyi millete bedava dağıtamayan, formülün fotokopisi elde bile olsa aşıyı sağlıklı şartlar altında üretebilir mi? Zannetmiyorum. Hiçbir garantisi yok maalesef. Kalite kontrol protokolü de fotokopi ile çoğaltılıp verilmiş olsa bile, sonucun aynı olmayacağını herhalde hepimiz biliyoruz. Evet, biliyoruz.

Kime niyet, kime kısmet

Bu, işin bir tarafı. Bir de ikinci yüzü var dikkate alınması gereken. Nedir? COVID-19 aşısının formülünü fotokopi ile dağıtmanın beklenmeyen sonuçlarının tamamını şimdiden düşünmeye başlamakta fayda var. Demin altını çizdim, ortada bir değil, iki tür aşı var. Bu aşıların bir bölümü yeni bir teknolojiye dayanıyor ve geliştirilmesi start-up’lar sayesinde oldu.

Hem Moderna, hem de Pfizer aşıları, m-RNA teknolojisine dayanıyor. Buna göre, her tür hastalığın devası aslında vücudumuzun içinde var. Önemli olan, o doğal ilacın üretimini başlatacak mesajı, doğru yere iletebilmek. İşte m-RNA teknolojisi bu son derece basit prensibe dayanıyor. Yapılması gereken, virüsün genetik şifresini hücrelerimize iletmek ve hastalık için gereken proteinleri, hücrelerimizin üretmesini tetikleyebilmek. Fikir hem basit, hem de eski.

Teknolojinin fikir annesi Katalin Kariko. Kendisi bir Macar. Fikri ilk kez 1970'lerde ortaya atmış. Ancak fikir, 2020'de BioNtech aşısı ile ancak hayata geçmiş. İşlediği kanıtlanmış. Elli yıl sonra… Bu arada, Kariko, bu fikir ile birlikte Amerika’ya göç etmiş. En son 1995'te çalıştığı Pensylvania Üniversitesi Hastanesi’nde görevine son verilmiş. Fikrine somut bir proje desteği sağlayamadığı için. Bazen bir türlü olmaz. İnovasyon sabır gerektirir. Kime niyet, kime kısmet… Konuyla ilgili şu yazıya bakılabilir.

Fikri uygulamaya aktaran BioNtech, bir Alman start-up’ı. Aslında çalışma alanı kanser araştırmaları. Şirket, m-RNA teknolojisine dayanarak, kanser hastalarına, kişiselleştirilmiş ilaçlar üretmek üzere faaliyete geçmiş. COVID-19 küresel salgını başladığında, araştırma fonları bu alana hızla yöneldiği için, Alman hükümetinden aldığı destekle kanser araştırmaları programını hızla COVID-19'la mücadele programına dönüştürmüş.

Aslında BioNtech, teknoloji start-up’larının normal şirketlere göre daha fazla esnek olup, iş planlarını hızla ihtiyacın olduğu alanlara dönüştürebileceklerine dair güzel bir örnek. Bu esneklik, bir tür canlılık belirtisi start-up’lar için. Mandal hocayı ikna edebilsek, TEPAV’da bir yıl önce, bizim böyle bir krizi fırsata çeviren start-up’larımız var mı diye bakmak istiyorduk TÜBİTAK verilerine. Ama daha kısmet olmadı doğrusu. Hayırlısı… Ben hala umutluyum doğrusu.

Elbette m-RNA teknolojisinin bir biçimde COVID-19'da işe yaraması, her derde deva olacağını kanıtlamıyor. Her tür rahatsızlıkta işe yarayacak kişisel ilaçları geliştirebilmek için daha çok araştırma yapılması gerekiyor. Ama teknolojiyi bugün salgın şartlarında herkese açarsak, yarın kişiselleştirilmiş ilaçlar konusunda yapılacak çalışmaları ve atılacak adımları da olumsuz etkileyebiliriz. O vakit, daha büyük bir kamu araştırma mekanizmasını da şimdiden birlikte düşünmek gerekiyor. Bir adım atınca, bir dizi yan etkiyi de şimdiden düşünmek gerekiyor.

Neymiş? Zor meselelerde, cin fikirlerin, mucizevi önerilerin peşine takılmaktan kaçınmak gerekiyor. Biz bu durumu pek yakında, memleketin döviz rezervlerini tüketerek öğrendik aslında. Şeffaf olmayan bir biçimde, döviz satıp, kuru sabit tutarak ilgili bakanın ne yaptığını bildiğini ve ne kadar güvenilir olduğunu bir üst kademeye kanıtlamaktı amaç. Ortaya COVID-19 ile birlikte hiç öngörülmeyen bir felaket çıktı. Kötü oldu.

Şimdi aşı formülünü fotokopi çekip dağıtalım, salgını durduralım önerisi de aynı biçimde problemli geliyor bana doğrusu. Belki de yanılıyorum.

Peki ne yapmak gerekir? Aşı üreten ülkelerin, daha fazla aşı üretmesi ve bu yolla kütlesel bir aşılama kampanyasının organizasyonu dışında bir çıkış yolu olmadığını düşünüyorum ben doğrusu. Kitlesel bir küresel aşılama kampanyası hiç de mucizevi bir çözüm gibi gelmiyor kulağa ama başka çıkış yok sanki . Buna liderlik eden ise, COVID-19 sonrası toparlanmaya da liderlik eder. Göreceğiz. Rakamlar ortada.

Bu köşe yazısı 03.05.2021 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlandı.

Originally published at https://www.tepav.org.tr.

--

--

güven sak

Notes from Turkey and its vicinity: It’s the economy, stupid