Güven Sak
Eskiden ben daha çocukken, ofise ofis denmezdi, yazıhane denirdi. Babamı, çalışma saatleri içinde, görmek için, biz hep yazıhaneye giderdik. Sonra yazıhane ofis oldu. Şimdi ise bildiğimiz ofislerin bile Kolektif House benzeri “paylaşımlı ofis” haline geleceği bir yeni dünyaya doğru gidiyoruz gördüğüm. Virüsten sonra ne olur diye merak edenlere ilk haberi vermiş olayım: Artık uzaktan çalışmanın norm olacağı bir yeni dünyaya gidiyoruz. Neden?
Ankara’da evde otururken, sabah, Riyad’da bir toplantıya katılıp, öğlen, Berlin’deki proje ekibiyle konuşmanın, akşamına ise Vaşington’da olmanın mümkün olduğunu virüs bize öğretti. Bir işi yapmak için ille de bir mekanda toplanmanın tüm çalışanlar için hiç de manalı olmadığını da yine bu virüsten öğrendik. Sahip olduğumuz teknolojik imkanların, dijitalleşmenin, pek çok işi, yüz yüze gelmeden halledebilmemize imkan sağladığının da bu arada farkına vardık. Bunun sağladığı verimlilik artışını, zaman ve para tasarrufunu ise bugünlerde daha iyi görebiliyoruz. Nedir? Bizim aslında yapmakta olduklarımızı yapmak için böyle koca koca binalara, o binalarda herkese “kendisine ait bir oda” ya da masa vermeye filan ihtiyacımız yokmuş. Bunlar hep o dünün yazıhane alışkanlığının sonucuymuş. Takıntı bir nevi.
Şimdilerde pek çok iş yeri yeniden açılıyor. Bir işyerinin, bir fabrikanın, bir lokantanın salgın devam ederken yeniden açılması demek, virüs ihtimali düşünülmeden, salgın yokmuş gibi, tasarlanmış bir mekanın ayrıntılı bir biçimde yeniden düşünülmesi demek esasen. Geçenlerde fabrikaların ya da lokantaların yeniden açılmasının nasıl bir verimlilik düşüşüne yol açtığını anlatmıştım. Aşağıda isteyenler bakabilir. Alınan tedbirler nedeniyle bir saatte artık daha az üretim yapılabiliyor, artan maliyeti ise saymıyorum. Aynı biçimde belli bir zaman dilimi içinde daha az müşteriye hizmet ediliyor hep bu virüse karşı tedbirler nedeniyle. Bütün bu azalan verimlilik ortamında uzaktan çalışmanın faydaları giderek daha fazla görünür hale geliyor.
Kamu ya da özel, bir kurumun binasını yeniden açarken, salgın ihtimaline göre, tedbir almak gerekiyor bugünlerde . Şimdi ben gördüğüm talimatnamelere bakıyorum, herkesi aynı anda geri çağırmıyorsunuz, her odada bir kişi olacak şekilde mekanı yeniden tasarlıyorsunuz. Üçte birden fazla çalışan aynı anda binada olmuyor örneğin bu ilk aşamada. Herkesin kendisine ait bir odası ve hatta masası artık olmuyor. İşe geldiğinizde kullanabileceğiniz bir masanız oluyor yalnızca. Uzaktan çalışma, artık norm olunca, ofis, artık, bir nevi, Kolektif House oluyor dediğim bu işte. Paylaşımlı ofis norm olunca, uzaktan çalışma ile birlikte, bir bakıyorsunuz, dün tamamını kullandığınız binanın yarısı size fazlasıyla yetmeye başlıyor. Uzaktan çalışma ile birlikte işin yapılış biçimini gözden geçirmenin, şehirleşmeye ve gayrimenkul piyasasına etkilerini de ayrıca ele almak lazım elbette. Aklımda.
Şimdi hemen “canım bu geçici bir değişiklik” diye bakmayın hadiseye. Bu aslında bir nevi keşif süreci işletmeler için bakıldığında. Bugüne kadar sırf alışkanlıklarımızı değiştiremediğimiz için dijital dönüşümü erteliyorduk işletmelerimizde. Direnç esasen kültüreldi. Şimdi artık bir dizi bahaneyle değişime direnmenin mantıklı ve makul fazla bir nedeni kalmadı. İşletmeler küresel salgın sayesinde organizasyon biçimlerini açık yüreklilikle gözden geçirebilme imkanını elde ettiler. İşletmeyi, özellikle bu geçiş döneminde, korumanın yolunun, bir yandan, kamudan destek beklemenin yanında, bir yandan da, işletme içi kaynak dağılımını gözden geçirmek olduğunu yakında daha iyi anlayacaklar. Bütçelere bir de bu gözle bakmaya başlayacaklar. Ne demek işletme içi kaynak dağılımı? Bu kadar büyük bir binaya hakikaten ihtiyacımız var mı demek öncelikle bana sorarsanız.
Herhangi bir ofis için söylenenler, hastaneler için de geçerli aslında. Bundan böyle, sağlık hizmetlerinde hızlanacak dijitalleşmeyle birlikte hastanenin bina demek olmadığını, aynı işi yapmak için, sağlık hizmetlerinde de, bu kadar kocaman binalara ihtiyacımız olmadığını ayan beyan göreceğiz. Virüs, sağlık hizmetlerinde de zihnimizi açacak. özellikle teşhis, tedavi ve takipte hızlı bir dijitalleşmeyle, evde bakım önem kazanacak gibi duruyor. Geçenlerde Kai Fu Lee tam da şöyle anlatıyordu: “Sabah siz traş olurken, akıllı aynanız ateşinizi ölçüp, sonucu doktorunuzun yapay zeka asistanına iletecek, dişinizi fırçalarken, tükürük testiniz de yapılıp, verisi derlenmiş olacak. Derlenen verilerden AI-asistan ilk sonucu çıkararak, doktora bir öneri notu gönderecek….” ve bu böyle devam ediyordu doğrusu. İsteyen aşağıdaki linkten okuyabilir. Bunların hiçbiri roket bilimi değil bu arada, hepsi var. Aklımda, anlatacağım.
Toparlarsam, ben, uzaktan çalışmanın, virüsten sonraya kalacak bir uygulama olduğu kanaatindeyim. Virüsün hayatımıza bugünkü etkilerini geçici ve kalıcı şoklar biçiminde ikiye ayırırsak, uzaktan çalışma ya da telecommuting kalıcı şok tarafında kalıyor sanıyorum. Not edeyim: Bir taraftan, doğru, bu virüs gidecek, yenisi gelecek eğer bir an önce hayat biçimimizi kalıcı bir biçimde değiştiremezsek.Ama daha önemlisi virüs kaynaklı verimlilik kayıplarını telafi edecek bir yeni yol bulmak zorundayız.
Geçen hafta, Amerikan merkez bankası başkanı Powell içinde bulunduğumuz geçiş sürecine bir müddet biçerek piyasaları dalgalandırdı. Mevcut para politikası çerçevesinin “en azından” 2022 sonuna kadar geçerli olacağını söyledi. İşletmelere, kendilerini korumak için, işletme içi kaynak dağılımını gözden geçirmeleri gerektiğini hadisenin müddetini de koyarak hatırlattı, bana sorarsanız. Önümüzde virüslü geçecek, 2,5 yıl daha varsa, işletme içi kaynak dağılımını değiştirmeden biz buradan kolay kolay çıkamayız. Ne demişler? “Zorunluluk icatların anasıdır.”
Originally published at https://www.tepav.org.tr.