Türkiye Arjantin olmasın derken, üstüne üstlük bir de Rusya karıştı
Ed Leamer, MBA öğrencileri için yazdığı, “Makroekonomik Örüntüler ve Hikayeler” (Macroeconomic Patterns and Stories) kitabına Amerikan PBS kanalından duyduğu “İnsanoğlu, örüntü arayan, hikaye anlatan bir hayvandır”(Human beings are pattern seeking, storytelling animals) sözüyle başlar. Veri analizi bundan daha iyi nasıl anlatılır?
Önünüzdeki veri yığınına bakarken önce bir dizi örüntü, bağlantı ararsınız. Örüntüyü gördükten sonra, iş o örüntüye bir “hikaye” giydirmeye kalır. Veri yığını ne kadar büyük olursa olsun, kullandığınız analiz tekniği uygulamalı istatistikten uygulamalı bilgisayar bilimlerine doğru aşama aşama ilerlese bile işin özü aynıdır. Örüntü arar ve o örüntüye uygun bir “hikaye” bulup anlatmaya başlarız. İş hep doğru soruları sormakla alakalıdır.
Doğrusu ben yaklaşık dört hafta önceki seçimin veriye dayalı sağlıklı bir değerlendirmesini hala yapamadığımızı düşünüyorum. Halbuki Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçları, üç haftadır bir türlü şekillenemeyen ekonomi yönetimi ve ekonomik program açısından son derece önemli birkaç örüntü içeriyor. Bugün isterseniz önce seçim sonuçlarına bakınca gördüğüm ilk üç örüntüyü anlatayım ve birkaç sonuç çıkartayım.
Millet devletini arıyor
Ben doğrusu bu seçimleri anlamamıza faydalı olacak örüntüyü görmek için öncelikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değil, milletvekili genel seçimlerine bakmak gerektiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk kez ikinci tura kaldı. İki aday yarışınca çıkan sonuca ise “Türkiye’de polarizasyon derinleşti” filan dememek lazım. İki aday olunca iki kamptan birinde olmaktan başka çare yok malum. Nedir? İlginç değil.
Halbuki milletvekili seçimleri aslında ortada ne çok renk olduğunu ortaya serdi. Doğrusu ya, ortada derin bir polarizasyon olmadığını da gösterdi. seçmen seçime giren 34 parti arasında pek güzel dağıldı. Aslında doğrusu ya hiç bu kadar çok dağılmamıştı.
2018 seçimlerine 8 parti katılmıştı bunlardan beşi Meclise girmişti. Böylece seçimde kullanılan oyların yüzde 98'i Mecliste temsil edilebilme imkanı bulmuştu. Bu kez seçimlere 24'ü oy pusulasının üzerinde 10'u başka parti listesinde tam 34 parti katıldı. Bu 34 partiden 17'si bugün Mecliste temsil ediliyor. Böylece 2023 seçimlerinde kullanılan oyların ancak yüzde 94'ü Mecliste temsil edilebiliyor.
Polarizasyon değil atomizasyon, toparlanma değil parçalanma
Ben ortada bir polarizasyon görmüyorum dediğim bu işte. 2018'den 2022'ye Türkiye’de tam 50 yeni siyasi parti kuruldu. Toparlanma değil parçalanma, polarizasyon değil atomizasyon görüyorum ben doğrusu. Neden?
Ortadaki genel sonucu gösteren grafik 1'e bakınca ne görüyorsunuz? 2018'den 2023'e AKP oyları yüzde 16,4, HDP oyları ise yüzde 24,7 azalıyor. CHP oyları ise yüzde 11,9 artıyor. AKP kaybediyor, CHP kurduğu ittifak sayesinde oylarını artırıyor ama kaybedenlerin kayıplarının tamamını toparlayamıyor.
Ne oluyor? 2018'den 2023'e daha önce Mecliste temsil edilmeyen “diğer” partilerin payı yüzde 2,40'tan yüzde 10,52'ye, üç katına çıkıyor. Seçimler siyasetin merkezini toparlayacağına ufalıyor. Merkez siyasetten duyulan hoşnutsuzluk ete kemiğe bürünüyor.
Son dönemde Amerika’ya Trump’ı başkan yapan, İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkaran popüler milliyetçilik Türkiye’ye geliyor. Seçmen, siyasetin merkezinde yer alan müesses nizam partilerinden ayrılıyor. Ankara’daki el çaka el çaka oyunundan mutsuz olduğunu, ciddi bir derdi olduğunu açıklıkla anlatıyor. Daha ne yapsın, Allah aşkına?
Boş tencerenin etkisi ortada
Doğrusu ben bu hoşnutsuzluğun ekonomik gidişat ve boş kalan tencere ile de yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Türkiye genelinde yüzde 2,40'tan yüzde 10,52'ye çıkan hoşnutsuzluk, üç büyük metropolde yüzde 1,72'den yüzde 11,16'ya yaklaşık 5,5 kat artıyor. Denizli, Balıkesir, Konya, Kayseri ve Kahramanmaraş gibi ikincil sanayi şehirlerinde yedi kat artarak yüzde 1,90'dan yüzde 15,27'ye çıkıyor.
Gelin bir de Konya sonuçlarını göstereyim size. Diğer yüzde 0'dan yüzde 11,3'e çıkıyor. AKP yüzde 19 küçülürken CHP yüzde 41 büyüyor. Ne oluyor? AKP kaybediyor ama CHP yeterince kazanmıyor. Merkezden kaçan oylar yüzde 11,3 oluyor.
Ulus, derdine çare olsun diye, yeniden devletini arıyor esasen. Neye çağrı bu? Sanayi politikası esasen ulus devlet merkezli bir politika çerçevesi. Küreselleşme sürecinde bir süre unutmuş olabiliriz ama şimdi yeniden ulus devlet merkezli arayışlar dönemi. Neden?
Görünenden daha derin bir mutsuzluk var
Hiç geriye gitmeden etrafınıza bakın isterseniz. 2020 yılındaki pandemi, herkesin kendi başına olduğunu gösterdi, ulus devlet merkezli çözüm arayışlarını hızlandırdı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve sonrasındaki enerji ve gıda fiyatları artışı “güvensizlik duygusu”nu artırdı. Bütçeden enerji destekleri, sosyal yardım sisteminin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması, sağlık ve eğitim sisteminin insan onuru çerçevesine yerleştirilmesi, hep bu dönemde yaygınlaşan hoşnutsuzluğun sonuçları aslında.
Listeyi uzatmak mümkün ama doğrusu ben göçmen karşıtlığından aşı karşıtlığına, nafaka ödemek istemeyen erkeklerden kadının ifadesi delil kabul edemesin argümanına hepsinin göründüğünden daha derin bir hoşnutsuzluğun, mutsuzluğun ifadesi olduğunu düşünüyorum.
Olmaz işler olunca, tek başına kalan insanlar yanlarında kimsesizlerin kimsesi olarak devleti görmek istemeye başladılar. Millet devletini arıyor dediğim bu işte. Kendisi ile ilgilenilmesini isteyen çocuk nasıl ağlar ve çirkinleşirse bu da işte öyle. Derindeki nedenlere bakmak hepimizin görevi doğrusu. Şimdi yalnızca örüntünün sonuçlarına bakalım.
Dün Mecliste 5 parti vardı, şimdi 17 parti var
Merkezin ufalanmasının sonucu yeni Mecliste görünüyor zaten. 2018 seçimlerine sekiz parti katılmış ve bunların beşi Meclise gelmişti. Bu beş parti ile seçmenlerin yüzde 98'i Mecliste temsil edilmişti. Temsilde adalet demiştik o vakit, hatırlatayım.
2023 seçimlerine ise yirmi dördü (sayıyla 24) oy pusulasında, on tanesi diğer partilerin listesinde tam otuz dört (sayıyla 34) parti katıldı. Mecliste şu anda on yedi (sayıyla 17) siyasi parti temsil ediliyor. Bu on yedi parti ile seçmenlerin ancak yüzde 94'ü Mecliste temsil edilebiliyor. 2023'te temsilde adalet açısından bir gerileme var yani.
Ancak Meclis aritmetiği tablosu yalnızca bunu söylemiyor. AKP grubu 32 milletvekili küçüldü bu seçimde. CHP grubundaki küçülme 16, HDP’deki ise 10 milletvekili. Dün Mecliste 295 AKP milletvekili vardı. Salt çoğunluk ile karar almak için 6 milletvekili ihtiyacı olurdu. Şimdi salt çoğunlukla düzenleme yapmak için iktidarın 38 milletvekiline ihtiyacı var.
Mesele sadece Merkez Bankası faizi değil
Bu ne demek? Öncelikle AKP’nin günlük kararlar için MHP’ye ya da başka partilere olan ihtiyacı katlanarak artmış demek. Yarın ortada bir ekonomik program olsa, farzımuhal vergi kanunlarında değişiklik yapmak istese ya da emeklilik sistemi ile ilgili bir düzenleme gerekse mecliste salt çoğunluğu bulmak için doğrusu ya düzenlemenin içeriğine bağlı olarak partiler arasında epey müzakere yapmak gerekebilir.
Şimdi bir de bu gerekliliğe Mart 2024'te yapılacak mahalli idare seçimlerini ekleyin. Ondan sonra Mecliste ekonomik istikrar programının sağlığı açısından yapılması gereken düzenlemelerin nasıl yapılabileceğini bir tahayyül edin bakalım. Demem o ki, hadise “şimdi Merkez Bankası faizi kaç olur?”un çok ötesinde.
Hatırlatayım, IMF 2018'de Macri Arjantin’ine tarihi büyüklükte bir destek paketi açıklamıştı. Elli küsur milyar dolarlık paket neden piyasalarda beklenen olumlu havayı yaratmamıştı? Arjantin aynı yıl seçime gidiyordu. Macri seçilemeyebilirdi. Program devam etmeyebilirdi. Arjantin’de ne olacağı hala belli değildi. Ne Arjantinliler Amerikan dolarını bıraktı, ne piyasalar programa kredi verdi. İş olmadı.
Şimdi burada da “seçime kadar ne programı başlarsa başlasın bakalım arkasında yeterli Meclis desteği var mı?” diye de bakacağız. İş göründüğünden daha zor dediğim biraz da bu sanırım.
Ekonomik istikrar beka meselesidir
Nasıl olacak? Ekonomi takımı belli olacak. Takımın içinde eskilerden kimse kalmayacak. Sonra ne olacağı belli olacak. Ortaya bir ekonomi programı çıkacak. Bakacağız bu programın arkasında bir Meclis çoğunluğu var mı diye. Falan filan. Daha yol uzun.
Türkiye Arjantin olmasın demek kolay, bu Meclis aritmetiğinde uygulama daha bir zor. Hele buna merkezkaç hoşnutsuzluğun artan ağırlığını da eklerseniz, programı tasarlamak ve uygulamak daha da zor.
Küresel değer zincirleri yeniden yapılanır, bir üretim merkezi olarak Türkiye’nin önemi artarken ekonomik istikrar Türkiye için artık bir beka meselesi haline geldi. Türkiye’nin Arjantinleşmesini, Lübnanlaşmasını önlemek, Türkiye’nin beka sorunudur.
Doğrusu ya, Rusya’daki Wagner isyanı ile görünür hale gelen iktidar kavgası şimdi sorunumuzu daha da büyüttü. Amerika ötede biz buradayız. Moskova’da ne olduğu önce bizi etkiler. Kafkaslarda etkiler, Suriye’de etkiler, her yerde bir numaralı meselemiz olur. Rusya şimdi bu iktidar kavgası ile bir süre içine kapansa, bölgede bıraktığı boşluğu yönetmek yine bize kalır. Nedir? Türkiye ekonomisinin istikrarı artık yalnızca Türkiye’nin değil, müttefiklerimizin de beka sorunudur. Not edeyim, unutmayalım.
Tabii bir de doğrudan etkiler var. Türkiye’ye gelen turistler, ticaretimiz, yatırımlarımız. Bu arada petrol fiyatlarının ne olacağı. Özellikle muhteşem ikiz açık döneminde önemli petrol fiyatlarının nasıl seyredeceği. Çin yavaşlayınca etkisi olumluydu, Rusya karışırsa etkisi olumsuz olur.
Şimşek başarısız olursa siyasetin merkezi daha da ufalanır. Türkiye’yi yönetmek zorlaşır. Afganistan’dan Suriye’ye her yerde işler zorlaşır. Uyarmış olayım.
Bu köşe yazısı 19.06.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi’nde yayımlandı.
Originally published at https://www.tepav.org.tr.