Güven Sak
COVID-19 ile birlikte internet üzerinden görüntülü konuşmuyor, video konferans yapmıyoruz. Zoom yapıyoruz. Aynı, bankaların otomatik gişe işlem makinalarına ATM demeyip bankamatik dediğimiz gibi. Halbuki Webex var, ne bileyim teams var, daha bir sürü video konferans sistemi var.
Doğrusu ya, ben kişisel olarak Zoom’dan çok memnunum. Ankara’da çalışma odamda otururken, sabahları Taşkent ve Riyad’da, öğlen Berlin ve Londra’da, akşamları ise Vaşington’da olabiliyorum. Zoom, hayatımı kolaylaştırarak bana zaman kazandırıyor. Bu doğru.
Peki, bu, herkes için her durumda doğru mu? Zoom, kendisinden beklediğimizi her durumda halletmeye yeter mi? Halletmeye yeterse biz neden küresel salgın öncesinde bu kadar yoğun olarak Zoom kullanmıyorduk? Alışkanlıkların esiri olmak ile günlük kişisel küçük çıkarlar, seyahat imkanları, harcırahlar, Zoom benzeri video konferans programlarını daha az kullanıyor olmamızı açıklamaya yeter mi? Bugün konumuz bu: Zoom, tek başına, bu işi tam olarak halletmeye yeter mi?
Türkiye’de işgücünün ancak yüzde 10'u uzaktan çalışabiliyor
Dünya Bankası, Temmuz ayında “Türkiye’de risk altındaki işler: COVID-19 Etkisi”(Jobs at risk in Turkey: Identifying the impact of COVID-19) raporunu yayımladı. Araştırmacılar Sırma Demir Şeker, Efşan Nas Özen ve Ayşenur Acar Erdoğan, uzaktan çalışmanın, Türkiye’de işgücü piyasasını nasıl etkileyeceğine bakmışlar. Buna göre, uzaktan çalışma Türkiye’de çok yaygın değil, çalışanların ancak yüzde 10'unun işleri uzaktan çalışmaya müsait.
Buradan bakınca, uzaktan çalışmanın bu teknolojik altyapı ve iş yapma biçimi ile yüz yüze etkileşimin yerini “tam olarak” alabilmesi zaten mümkün görünmüyor. Ancak hazır para COVID-19 nedeniyle bol diye yoğun sermaye yatırımları ile uzaktan çalışmaya bir geçiş düşünebilir; özellikle imalat sanayii ve tarımda. Buna rağmen, Zoom, yüz yüze çalışmanın yerini “tam olarak” doldurur mu? Şüpheli.
Eğitim söz konusu olduğunda, COVID-19'dan korunmanın tek yolu insandan kaçmak olduğu için, acil durum eğitimini uzaktan video konferans yöntemi ile yapıyoruz bu aralar. Peki, uzaktan eğitim her durumda, her sınıfta yüz yüze eğitimin yerini doldurabiliyor mu? Ben doğrusu “tam olarak” dolduramadığı kanaatindeyim.
Aynı biçimde, iş seyahatleri artık bıçakla kesilmiş gibi azaldı. Seyahat yerine Zoom’dan konuşmayı tercih ediyor herkes hastalık korkusundan. Kim 10 saat uçakta yüzünde kalın bir maske ile seyahat etmeyi göze alabilir ki, uçakların havalandırma sistemine güvense bile? Peki, Zoom konferansları, yüz yüze etkileşimin yerini tam olarak alabiliyor mu? Zoom sayesinde her durumda hiç bir kayba uğramadan insani etkileşimden kaynaklanan verimi olduğu gibi devam ettirebiliyor muyuz? Hayır. Zoom burada da tam olarak yüz yüze etkileşimin yerini “tam olarak” dolduramıyor.
Hadisenin bir de beceri transferi ile ilgili kısmı var ki orada Zoom iletişimi işte ona yetmiyor
Geçen hafta bir başka çalışmayı okurken, aklımdaki soruya makul bir cevap bulduğumu düşündüm doğrusu. Harvard Üniversitesi Büyüme Laboratuvar’ında (Growth Lab) gerçekleştirilen çalışmanın sonuçları, geçen hafta 10 Ağustos’ta Nature Human Behaviour dergisinde yayımlandı. Bugün size önceki paragraflardaki “tam olarak” ifadesinin ne manaya geldiğini açmak istiyorum.
Nature’daki çalışma, iş seyahatleri üzerineydi. Araştırmacılar Michele Coscia ve Frank Neffke, Büyüme Laboratuvarı Direktörü Ricardo Hausmann ile birlikte Mastercard’dan aldıkları anonim küresel seyahat harcamaları verilerini kullanmışlardı. Buna göre, iş seyahati harcamalarının artışı, hep dünya ticaretindeki artışın üzerindeydi. İki ülke arasındaki iş seyahati harcamalarını, iki ülke arasındaki ticarete bakarak açıklamak mümkün olmuyordu. Yapılan çalışmalar, bir ülkenin diğer ülkedeki yatırımları ve değer zinciri oluşturma faaliyetlerinin iş seyahati harcamalarını daha kolay açıklayabildiğini gösteriyordu. Hadise, küresel değer zincirleri ile bağlantılıydı.
Almanlar iş seyahati harcamalarını sıfırlasa, Türk milli geliri bundan olumsuz etkileniyor
İş seyahati harcamalarının yıllık toplamı, 1,5 trilyon dolar civarında çalışmaya göre. Bu tutar, dünya milli gelirinin yüzde 1,7'sini oluşturuyor. Buradan yola çıkan araştırmacılar, iş seyahati harcamalarının sıfırlanmasının dünyaya maliyetinin toplam küresel milli gelirin yüzde 17'si civarında olacağını söyleyerek, Zoom’un yüz yüze etkileşimin yerini doldurmakta neden yetersiz kalacağını da doğrusu çok güzel açıklıyorlar.
Örnek olarak alırsak, Almanlar iş seyahati harcamalarını sıfırlasalar, bu nedenle küresel milli gelir kaybı yüzde 4,8'e ulaşıyor ve bundan en olumsuz etkilenen ülkeler ise sırasıyla Avusturya, Güney Afrika, Nijerya, İsviçre, Çekya ve Türkiye oluyor. Burada turizm harcamalarının azalmasının olumsuz etkisinden bahsetmiyoruz. Konaklama ve ulaştırma harcamalarından gelmiyor negatif etki. know-how transferinin aksaması, Türkiye’deki verimlilik düzeyini olumsuz etkiliyor. Malum, Türkiye Alman değer zincirlerinin bir parçası.
Beceri transferi için yüz yüze iletişim önemli
Konuyu teknoloji transferi olarak alırsanız, üç tür bilginin transferinden bahsediyor Nature’daki çalışma. Birincisi, donanımın zaten içinde bulunan bilgi. Bir nevi, makinaları yapmaya imkân veren bilgi. Makinaları, alet edevatı, bir yerden alıp, bir başka yere götürdüğünüzde, o bilgiyi zaten otomatik olarak taşıyorsunuz. Hani o, bir zamanlar yazdığım, “Biz bu füzedeki bu çıkıntının neden orada olması gerektiğini anlayabilmek için tam 28 füze patlattık.” bilgisi bu.
İkincisi, yazılımın içine gömülü algoritmaların, alet edevatın kullanım kılavuzlarının içinde bulunan standardize edilmiş, kodlanmış olan bilgi. Bunu da bir yerden bir yere taşımak kolay.
Üçüncüsü ise ancak beyinden beyine, işi yaparken aktarılabilen, yazıya dökülmesi daha zor olan bilgi. Herhangi bir işi binlerce kez başarılı bir biçimde yapmış olan kişinin kaslarında, ellerinde, beyninde depolanmış olan bilgi. Malcolm Gladwell’in “Outliers” kitabında başarının sırrını tartışırken anlattığı bilgi. “Bir işi 10,000 saat yaparsanız artık o işin ustası olursunuz” bilgisi. Bilgi değil aslında beceri. O beceriyi, Fransa’dan Güney Afrika’ya taşıdığınızda, mesela, Güney Afrika’da da bir şarap cenneti ortaya çıkıveriyor.
Yüz yüze karşılıklı etkileşim, insanların kişisel beceri paylaşımı için, bir nevi kişisel know-how transferi için, en etkili yöntem. Başka yolu yok. Böyle bakarsanız, insanlığın birikimini kuşaklar arasında aktarmanın bir de böyle zanaatı aktarma kısmı var ve işte orada yüz yüze etkileşim son derece önemli. Benzer sorularla dertlenenlere bu çalışmayı okumalarını öneririm.
Galiba COVID-19 döneminde her durumda artık tek tip çözümlerden özellikle kaçınmak önem taşıyor. Bütün şirketlere aynı biçimde, bütün öğrencilere aynı biçimde davranılırsa, bir iş yapılıyormuş gibi duruyor ama amaç bir türlü hasıl olmuyor. Neden? Hasan Ersel hocamızın hep dediği gibi “Ortalama karaktersiz bir kavramdır” da ondan. Alın mesela eğitim işini, anaokulu ile ilköğretim bir ve iki’de beceri transferi bir numaralı mesele. Aynı durum, bana sorarsanız, üniversite eğitiminin ilk ve son yılları için de özellikle geçerli. İş seyahatlerinin küresel değer zincirlerinde üretilen malın kalitesini artırma ile kısmı da aynı kategoride mesela. COVID-19 küresel salgınının getirdiği ani duruş ile başlayıp, iktisat politikası hataları ile derinleşen krizin yönetiminde, büyük şirketlere ayrı, KOBİ’lere ayrı, startup’lara ayrı çözümler gerekiyor artık bu dönemde. COVID-19 süreci gitgide uzarken, artık, ortalamaya değil, farklılıklara odaklanan yeni çözümler gerekiyor. İşin ününde değil, ununda iseniz tabii…
Bu köşe yazısı 17.08.2020 tarihinde Dünya Gazetesi’nde yayımlandı.
Originally published at https://www.tepav.org.tr.